Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi Hangi Suçlara Bakar? Antropolojik Bir Bakışla Adaletin Kültürel Yüzü
Bir antropolog olarak, toplumların ritüellerine, sembollerine ve normlarına bakarken her zaman aynı soruyla karşılaşırım: “Adalet, bir toplumun kendini anlatma biçimi midir?” Bu sorunun yanıtı, mahkemelerin duvarlarında yankılanır. Özellikle de çocuk ağır ceza mahkemeleri gibi hassas alanlarda… Çünkü burada yalnızca hukuk değil, bir toplumun çocuğa, suç kavramına ve toplumsal sorumluluğa dair inançları da yargılanır.
Toplumun Aynası Olarak Hukuk
Antropoloji, kültürleri anlamanın yollarından biridir; hukuk ise o kültürlerin davranış kodlarını yazılı hâle getiren sistemdir. Bir toplumun çocuklara uyguladığı adalet biçimi, aslında o toplumun çocukluk anlayışını yansıtır. Kimi kültürlerde çocuk, topluluk önünde yetiştirilen bir üye olarak görülür; kimi kültürlerde ise bireysel sorumluluğu erken yaşta öğrenmesi beklenir. Türkiye’deki çocuk adalet sistemi, bu iki anlayış arasında dengede durmaya çalışır.
Çocuk ağır ceza mahkemesi de bu dengenin en kritik alanlarından biridir. Çünkü burada artık küçük hatalardan değil, toplumsal düzeni sarsan ağır fiillerden söz edilir. Antropolojik açıdan bu mahkemeler, sadece suçun değil, “topluluğun kendi sınırlarını nasıl çizdiğinin” de göstergesidir.
Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi Nedir?
Türk hukuk sistemine göre, Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi 15–18 yaş arası çocukların, en azından müebbet hapis veya on yıldan fazla hapis cezası gerektiren ağır suçlarını yargılayan özel bir mahkemedir. Bu mahkemeler; kasten adam öldürme, cinsel istismar, silahlı gasp, terör eylemleri ya da devlet güvenliğine karşı suçlar gibi fiilleri konu alır. Ancak burada amaç yetişkin ceza mahkemelerindeki gibi cezalandırmak değil; çocuğun toplumsal bağlarını onarmak ve kimliğini yeniden inşa etmektir.
Ritüeller ve Semboller: Mahkemenin Kültürel Sahnesi
Antropolojik gözle bakıldığında, mahkeme bir modern ritüel alanıdır. Tıpkı geleneksel toplumlarda suç işleyen bireyin törenle arındırılması gibi, modern hukukta da duruşma salonu bir “arınma” mekânıdır. Burada herkesin bir rolü vardır: hâkim, devletin otoritesini temsil eder; savcı, topluluğun vicdanını; çocuk ise toplumla yeniden bağ kurmaya çalışan bireyi.
Bu ritüel, yalnızca suçun sonuçlarını değil, toplumun çocukluğu nasıl tanımladığını da açığa çıkarır. Örneğin kimi toplumlarda 15 yaşındaki biri “yetişkin sayılırken”, modern hukukta aynı yaş grubuna “rehabilitasyon” önceliği tanınır. Bu farklılık, kültürel normların adalet üzerindeki etkisini gösterir.
Kimlik ve Topluluk: Çocuğun Konumu
Çocuk ağır ceza mahkemesi, bir anlamda kimlik krizinin kurumsal sahnesidir. Çünkü burada yargılanan yalnızca bir fiil değil, toplumsal olarak “çocuk” kimliğinin sınırlarıdır. Çocuğun bir fail olarak görülmesi, toplumun onu ne ölçüde “sorumlu birey” olarak tanıdığına bağlıdır. Antropolojide bu, “ahlaki yaş” kavramıyla açıklanır: bireyin yaşına değil, kültürel olgunluk derecesine bakılır.
Bu nedenle, çocuk mahkemelerinde alınan her karar aslında bir kültürel yeniden üretim eylemidir. Devletin müdahalesi, çocuğu toplumun normatif düzenine geri kazandırmayı hedefler. Bu durum, geleneksel toplumlarda “yeniden kabul töreni” olarak adlandırılan sembolik ritüellerle benzerlik taşır.
Antropolojik Perspektifte Suçun Kültürel Kökleri
Her kültürde suçun tanımı farklıdır. Kimi toplumlarda kutsal değerlere hakaret en ağır suç sayılırken, kimilerinde ekonomik zarar daha önemlidir. Çocuk ağır ceza mahkemeleri ise modern toplumun “dokunulmaz alanlarını” korur: yaşam hakkı, cinsel bütünlük, kamusal güvenlik. Bunlar modern toplumun kutsallarıdır; ihlali, bir tür ritüel tabunun bozulması olarak algılanır.
Antropolojik olarak, bu mahkemeler modern toplumun kendi mitlerini koruma alanlarıdır. Çocuğun burada yargılanması, bir anlamda kutsal sınırın ihlaliyle yüzleşmesidir. Ancak modern devlet bu ihlali, cezayla değil, “yeniden sosyalleşme” ile telafi etmeye çalışır.
Toplumsal Hafıza ve Adaletin Dönüşümü
Toplumlar, suçun ve cezanın anlamını sürekli yeniden üretir. 19. yüzyılın cezalandırıcı sistemlerinden günümüzün onarıcı adalet modellerine uzanan bu süreç, kültürel bir evrimin ürünüdür. Çocuk ağır ceza mahkemeleri de bu evrimin sembollerinden biridir. Artık mesele sadece suçun cezalandırılması değil, toplumun kendini onarma biçimidir.
Sonuç: Kültürün Aynasında Adalet
Çocuk ağır ceza mahkemesi, modern toplumun vicdan laboratuvarıdır. Burada bir çocuk yargılanırken, aslında toplum kendi değerlerini, sınırlarını ve kimliğini yeniden tanımlar. Antropolojik açıdan bakıldığında, bu mahkemeler yalnızca yasal kurumlar değil; toplumsal ritüellerin, sembolik iletişimin ve kültürel dönüşümün mekânlarıdır.
Her karar, bir toplumun “çocuk kimliğini” nasıl gördüğüne dair bir ifade taşır. Belki de bu nedenle, adaletin en derin sorusu hâlâ antropolojinin en eski sorusuyla aynıdır: “Biz kimiz ve kimleri korumaya değer buluyoruz?”
Ağır Ceza Mahkemesi, ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlar ile kanunların ayrıca görevli kıldığı suçlara ilişkin davalara bakan yüksek dereceli ceza mahkemesidir. 2005 yılında yürürlüğe giren “Çocuk Koruma Kanunu” çocuğun tanımını yaparken “Çocuk; daha erken yaşta ergin olsa bile, onsekiz yaşını doldurmamış kişiyi… ifade eder” düzenlemesiyle çocuk mahkemelerinin on sekiz yaşının altındakiler için yargılama yapabileceğini belirtmiştir.
Çiğdem!
Katkınızla metin daha net oldu.
Çocuk ağır ceza mahkemeleri ise, çocukların işlediği ve esasen ağır ceza mahkemesi tarafından yargılanması gereken suçlarla ilgili yaş küçüklüğü nedeniyle çocuklar hakkında açılan davalara bakmakla görevlidir (5395 Sayılı Kanun md. 26/2). Çocuk kavramı, 18 yaşını tamamlamamış tüm bireyleri kapsamaktadır.
Umut!
Her önerinizi benimsemiyorum ama katkınız için teşekkürler.